28 Temmuz 2010 Çarşamba

Öylesine Bir Hikaye

İnsanın karakterini şekillendirecek bazı davranışlar aileniz tarafından kazandırılır.
Zaman içinde insan ne kadar değişse de o aldığı ilk öğretiler hayatının her safhasında kendini gösterir.Yani aslına ruc’u eder..
Çocukluğumuzda ailemizden bize verilen yardımlaşma iyilikseverlik merhamet gibi duygular sadece sözde değil uygulamalı olarak vardı..
Komşu akraba gibi büyüklerimiz bizden ufak tefek yardımlar ister ve bizler asla hayır demez bunun için birbirimizle adeta yarışırdık.
Bu bazen bakkaldan ekmek almak,bazen işi olan annenin küçük çocuğu ile ilgilenmek ve daha bir sürü şey..
Küçükler büyüklerine saygılı büyükler küçüklere şefkatli merhametli ve korumacaydı.Senin benim çocuğum ayrımı olmaz.Hepsine eşit davranılırdı. Üzerine bal ve reçel sürülmüş ekmekler ve şekerler eşit dağıtılırdı. Ailenizden gizli bir yaramazlık yapacaksanız komşu amca ve teyzeye yakalanmaktan da korkardınız.İnsanlar bencil ve yalnız değildi.
Şimdi bunları neden söylediğim merak ediyor olabilirsiniz.Veya bunlar zaten hepimizin bildiği şeylerde diyebilirsiniz.Sizinle paylaşacağım anım aklıma geldikçe dudaklarımda hüzünle karışık tatlı bir tebesüm oluşur hep…
İzmir’de kışın yeni yeni başladığı soğuk bir günde kuzenim,kardeşim ve benim yanıma heyecan ve acı dolu bir bakışla geldi.Ve hemen söze başladı.
-Yaşlı bir teyze var hiç kimsesi yok yiyeceği yok evi soğuk hadi gelin gidelim sizde görün dedi.
Bizde hiç itiraz etmeden takıldık peşine epeyce bir gitti.Evimize oldukça uzak bir mahalle vardı ve bu mahalenin dışında birkaç evden oluşan bir yerleşim yeri burada romanlar yaşardı o zamanlar bilmiyorduk tabii.
Kuzenim önde biz arkada yıkık dökük eski evler ve tahta barakalardan yapılmış iğreti yapıların önünden geçtik her yer pis ve bakımsızdı .
Nihayet kuzenim,küçük tahtadan yapılmış yer yer naylon ve tenekelerle yama gibi kapatılmış en fazla 8 10 m2 büyüklüğünde bir barakanın önünde durdu.Kapıya eliyle vurarak seslendi.
_Teyze teyze..
İçerden cılız bir ses gelllll dedi.
Kuzenim zaten üflesen yıkılacak gibi duran kapıyı eliyle iterek açtı .O önde biz arkada içeri girdik.
Aman Allah’ım !
O sahne hala gözümün önünün de…
Küçük penceresi naylon ve mukavvalarla kapatıldığından karanlığa yakın bir loşluk vardı.Zemin topraktı yerde eski ve kirli bir hasır,ortada yanmayan teneke bir soba bir köşede eski bir tel dolap etrafında birkaç kap kaşık sağ üst köşede eski bir somya.Yaşlı teyze kat kat giyinmiş
yatağın içinde oturur vaziyetteydi.Saygılı bir eda ile gidip elini öptük. J
Zengin olmasak ta zamanın şartlarına göre oldukça güzel bir evde yaşıyorduk.Etrafı yüksek duvarlarla çevrili büyük bahçeli iki katlı taştan yapılmış.Yazları serin kışları sıcak büyük ve aydınlık pencereleri olan güzel bir ev…
Kardeşimle ben gördüğümüz manzara karşısında şok olmuştuk.Kuzenim ise merhamet duygumuzu harekete geçirecek sözler söylüyordu buna birde teyzenin öksürükleri eklenince kardeşimle ben ağlamaya başladık. J
Mütemadiyen, yaşlı kadına kimi kimsesi olup olmadığı ile ilgili sorular soruyorduk.Orada ne kadar kaldık bilmiyorum.Dışarı çıkıp eve giderken yolda karar aldık, teyzeye biz bakacaktık.Ama nasıl? Bu durumu ailelerimize söyleyemezdik sonuçta gizli bir şey yapmıştık.Ah aklımızdan teyzeyi alıp eve getirmeye kadar varan neler neler geçiyordu ama hiç biri aklımıza yatmıyordu.Kim bilir kaç plan geliştirdik.:) sonunda her gün görünmeden evden alabileceğimiz ne varsa alıp teyzeye gidecektik..
Kuzenimle evlerimiz yan yana idi,bizim pencerelerimiz onların bahçesine bakardı.Planımız sonucu mutfağımız alt katta olduğundan ben merdivenleri gözetleyeceğim kardeşim aldığı yiyecekleri bana verecek bende pencereden kuzenimizin bahçesine atacak kuzeminde atılanları toplayarak güllerin dibine gizleyip görünememesini sağlayacaktı.Planımız işlemeye başlamıştı,evden peynir, zeytin, makarna,patates, odun pencereden atılıyor yumurtalarsa parkalarımızn cebinde saklanıyordu.JKömür ise okul harçlıklarımızla kilo ile alınıyordu.Harika bir plandı ve bizler çok mutluyduk.J Attığımız malzemeleri toplayıp son hızla koşarak teyzeye gidiyorduk önde giden yorulana dönüp kızıyordu..:)Gidince de hemen işe koyuluyorduk evini süpürüyor bulaşıklarını bir kabın içinde yıkıyorduk
artık nasıl yıkıyorsak J. Sobasını yakmaya çalışıyor evden topladığımız ağrı kesicileri içirmeğe çalışıyor ve işimizi hızla bitirip eve dönüyorduk.Geniş bir aile olduğumuzdan mıdır bilmem ama evdeki eksiklikler epey bir süre fark edilmedi…
Sonunda babaannem durumu fark etti ve suçüstü yakalandık.Çetin bir sorgudan geçip epey azar işittik.
-Kim bu kadın?
-Nerde?
-Siz nerden tanıyorsunuz?
İşin tuhafı kuzenimde hala o teyzeyi nasıl tanıdığını hatırlamıyor.
Planımız bozulmuştu tüm gözler üzerimizde olduğundan teyzeye de gidemiyorduk ve buna çok üzülüp dertleniyorduk.Artık baharda gelmeye başlamıştı.

Kuzenim bir gün yine geldi çok üzgündü ve ağlıyordu biz sormadan daha yaşlı teyzenin öldüğünü söyledi, bizde onunla birlikte ağlamaya başladık.Ve onu bakmaktan bizi alıkoyan ailelerimize kızıyorduk.Kimse yemek vermediği için açlıktan ölmüş olmalıydı.Kim bilir bizi ne kadar beklemiş merak etmiştir açlıktan ölmek nasıl bir duyguydu çok acı çekmiş miydi bunu test için tuttuğumuz yarım gunluk oruçları hatırlayıp tarifsiz bir üzüntü yaşıyorduk…Günlerce bu durumu konuşup kederlendik.Tabii sonunda unuttuk .Hayatımız eski akışına döndü.
Bu küçük hikayemizin geçtiğinde 2 veya 3 sınıfta idik.Üzerinden otuz yıla yakın bir zaman geçti.
Geçirdiğim bir rahatsızlık sonucu tıbben çocuğumun olması pek mümkün değil.Bunun için hayıflanan üzülenler yaşlandığın da kapını kim çalacak dediklerinde gayri ihtiyar-i aklıma bu hikayemiz gelir.Dudaklarımda tevekkülvari bir tebessümle derim ki;
Allah kulunu hiç unutur mu….

Şimdi bu hikayeyi nedenmi anlattım özel bir nedeni yok sadeceiçimden geldi....:)

Fesleğen

şimdilerde büyük marketlerin yeşillik olsun diye oluşturdukları minicik standlarında minicik saksılarda bir tutamcık halinde satılıyor fesleğenler.
anlık sempatiyle alıyor ne olduğunu kavrayamamış alışveriş tutkunu insanlar. çoğu zaten bir kaç haftaya kalmadan çöpe bırakılıyor. çünkü onlar için fesleğenler çarşıdan aldıkları üç kuruşluk bitki... sadece sulanması gerektiğini düşünüyorlar. bitkiler de yaşar bitkiler de sevilmek ister bitkiler de hislidir. bilmezler! günlük koşuşturmalara öyle odaklanırlar ki herşey maddi bir edere sahiptir.

- ay kız bu ne güzel kokuyo böyle...
- filanca pazardan aldım sorma çok da ucuz.
- ne bu kekik mi?
-neydi hatırlayamadım..hımm...fesleğen miymiş neymiş... öyle bişeydi!
- ben de seviyorum böyle şeyleri ama çiçek açıyo mu bu?
- bilmem. hiç sormadım... amaann.. kokusu bitince atar yenisini alırım ayol..

oysa gönlümüzün içindeki sevgidir fesleğen. coşkulu bir özlem. genzimizi yakan bir hasret. sıcak zamanların serin esintisi. ak pak sokakların samimi komşulukları. ve gülen simaları çocukların

bazı akşamlar denize kurduğum hayallerimi gözden geçiririm... dalgaları okşamak gibi gayrıihtiyari ellerim fesleğenlerin saçlarına uzanır. olmazsa olmaz tekdüze dar sokaklı evlerin güneşe bakan yüzlerini düşünürüm. bahçe kapısı önünde ellerinde nakışlarıyla akşamı getiren yorgun ama güleç kadınlar takılır hatıralarıma. bitap halde denizden dönerken pedal çeviremediği için bisikletini sürekleyen çocukluğuma gülümserim. iştahımı o kadar açık tutan fesleğenler miydi acaba?

her tatil günü kendimi bu çiçek standlarına atışım bundan.. çocukluğuma vefa borcum belki. belki bu yüzden parasını verdiğim kuşları azad eder gibi evime kucak kucak fesleğen saksıları taşımam.
yüzümdeki gülümsemeye bakarak arkamdan "salak mıdır nedir" diyen tezgahtar bile umurumda değil.. onlar fesleğen satıyor ben çocukluğumu alıyorum.

yemşeyil parlıyor gözlerimde deniz!

Metin Yazarı: Eflatun

Fesleğen Kokusu Çocukluğum...

Ege’nin güzel ve şirin bir ilçesinde geçti çocukluğum.
Şimdi gözlerimi kapatıp o günleri anımsadığımda bazı tat ve kokuların hala çok canlı olduğunu hissediyorum .Bunlardan biri de Fesleğen kokusudur.Şu yemyeşil çıtır çıtır yapraklarıyla büyülecici kokusu olan nadide çiçek.
Egenin simgesi gibidir benim için, o kadar şehir gezmeme rağmen hiçbir şehirde hemen hemen hiç görmedim.Görmüş olduklarımda ya tesadüfen çıkmış yada küçük bir saksıda susuzluğa ve ilgisizliğe terk edilmişti.Oysa Egede özel bir itina gösterilir Fesleğene,yaz gelince beyaz badanalı bahçe duvarlarında veya pencere kenarlarında sıra sıra dizilmiş Fesleğen saksıları ait olduğu eve o eşsiz kokusunu hediye eder.
Kendi dilince bir teşekkür gibi.:) Yanından gelip geçerken elinizi o narin yapraklarında gezdirip içinize çektiğinizde aldığınız haz tarifi imkansızdır.Ve bir mevsim boyunca her defasında hiç usanmadan,incinmeden,kıskanmadan ellerinize bırakır kokusunu.Bir daha ,bir daha, bir daha siz dokundukça çoğalıyor sanki …
O yıllara ait birde deniz kokusu hala çok canlıdır belleğimde…Şimdi birilerinin işte bildiğimiz deniz ve kokusu dediğinizi duyar gibiyim.Hayır yanılıyorsunuz!Evet deniz bildiğimiz deniz ama kokusu bildiğiniz koku değil.Eğer o kokuyu bir kez ciğerlerinize çekmiş olsaydınız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktınız.Ancak bu kadar şanslı olmadığınız için üzgünüm…
Belki de deniz kokusunu bu kadar eşsiz kılan Fesleğen kokusuyla oluşturdukları ahenkti…
Yaz gelince sahilde tatlı bir telaş başlardı…O zamanlar lüks cafeler restorantlar yoktu.Daha mütevazi daha şirin çardak denilen küçük iğreti yapılar onarılırdı.Onarılamıyacak olanlar bir veya iki gün gibi çok kısa bir sürede yeniden yapılırdı.Nasıl bu kadar kısa sürede diyorsunuz.Çünkü yapı malzemesi genelikle birkaç ağaç direk ve saz dediğimiz bir bitkiden üzeri örtülerek oluşurdu..İçinde bir kenarında kahveci ocağı bir buzdolabı birkaç tahta masa vee tabikii tv ve video…
Hepsi bu…Çardakların kurulması etrafına sıra sıra çiçeklerin dikilmesiyle tamamlanmış olurdu.
Ve Fesleğenler asla unutulmazdı..Sıcaklığın en yoğun olduğu saatlerde tuz,yosun ve deniz kokusu Fesleğen kokularına karşır adeta kendinizden geçerdiniz.Güneşin kavuşumuna yakın çıkan serinliklede yeniden canlanırsınız.Ben Ege insanın neşeli ve mütevazi insanlar olmasıyla bir ilişkisi olduğunu düşünürüm nedense..
Şehrimden ayrılalı uzun yıllar oldu bir çok şey değişti unutuldu.Fesleğenler hariç…Yıllardır baharın gelmesi ile balkonumu bu nadide çiçekle süslerim.Gelip geçtikçe yapraklarına elimi değdirip içime çekerim ellerim fesleğen kokar,ellerim şehrim ve çocukluğum kokar….

15 Temmuz 2010 Perşembe

Mevsimler ve Sen

I
Ben her bahar böyle vurulurum
Sen gelirsin kekik kokusu kalır geçtiğin yolllarda
Birde gülüşün iğde dalında..


II

Ben her yaz böyle kavrulurum
Sen olursun incir bereketinde
Akşam sefaları açar fesleğen kokan gözlerinde


III


Ben her sonbahar böyle kahrolurum
Sen gidersin mevsimleri alıp koynuna.
Düşer gönlüme ardınsıra bağbozumu
Beklerim düşmesini ilk cemrenin toprağıma..

11 Temmuz 2010 Pazar

Bir Akşam Ansızın Çıkıp Gelsen

Bir akşam ansızın çıkıp gelsen

Dudağında gülkurusu bir tebessüm

Şaşırsam

Dilim tutulsa sevinçten

Bir akşam ansızın çıkıp gelsen



Masada beyaz güller

Ve şarkımız

Konuşsak ordan burdan

Başım dönse mutluluktan

Bir akşam ansızın çıkıp gelsen





Zaman dursa bakışlarında

Unutsam

Sarmaşık güller gibi sarılsak

Ayaklarımızın altında bulutlar

Bir akşam ansızın çıkıp gelsen



Fatma Şanlı Karadaş

9 Temmuz 2010 Cuma

Ağlamak İçin Bahanem Olsun

Hüzzam şarkılar söyle bana
Bu gece son gecemiz
Ağlamak için bahanem olsun

Şiirler romanlar oku
Madam bovary ve acı sonu
Ağlamak için bahanem olsun

En acı ölümlerden bahset
Romeo ve juliet
Ağlamak için bahanem olsun

Mayıs 2009

Fatma Şanlı

Nar Çiçeği Dudağında

Mor bir tebessüm var şimdi
Resimleyemediğim
Nar çiçeği dudağında.

Masada suskun bir veda
Gidip gelir
Ne senden ne benden yana.

Söylenmemiş sözler biriktirmişiz
Yürekler bomboş
Acısı hatıralarda..